Osmanlı döneminde bir ayakkabıcı müşterisine ayıplı mal satar. Müşteri ayıplı ürünü tekrar satıcıya iade edip parasını geri almak ister. Atalar mal canın yongası demiş, esnaf tabiatıyla müşterinin bu isteğini kabul etmek istemiyor.  Vatandaş esnaf teşkilatına (lonca) başvuruyor. Derdini anlatıyor. Tabii devir Osmanlı devri; etik ilkelerin, koşulsuz müşteri memnuniyetlerinin, ürün garantilerinin henüz keşfedilmediği ama ‘sözün senet’ olduğu bir devir. Ve bu devirde esnaf teşkilatı, AHİLİK geleneğinin uzantısı olarak belli bir düzen içerisinde tıkır tıkır işliyor. Esnafın meslek ahlakına riayeti sonsuz,  zanaatkârın yaptığı işte ihmal veya hileye sapması nadir görülen hadiselerden… Satılan mal çabucak bozulmuş, yırtılmış, çürümüş, örselenmiş vs bir hile var mı yok mu araştırılıyor. Şayet bulunursa ilgilisi de en ağır şekilde cezalandırılıyor.  Hikâyemizdeki ayıplı mal da bir ayakkabı. Memnuniyetsizliğe açık bir mal yani. Mesele şikâyet konusu olunca kethüda çarıkçılar yiğitbaşısını çağırıp ürünle ilgili inceleme yaptırıyor. İlgili usta, esnafın ileri gelenleri, yiğitbaşı ve diğer meslek temsilcileri huzurunda kethüda tarafından gerekli tetkikler yapılıyor.  Neticede esnafın kusurlu olduğu tespit edilince, dükkândaki bütün ayakkabılar (pabuç) dama atılıyor. O esnafın o işkolunda artık barınabilmesi neredeyse imkânsız hale geliyor. İtibar sıfırlanıyor anlayacağınız. Pabucu dama atılmak itibarı sıfırlıyor, bunda müttefikiz. O zaman itibarı devam ettirebilmek için AHİLİK geleneği ölçeğinde güçlü ve tutarlı bir SİVİL TOPLUM’u yeniden ihya etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde yaşadığımız itibar ve güven erozyonu giderek onulmaz bir hal alıyor.    Bizim sivil toplum yapımız Batıdan çok öncelere dayanıyor ve onların kurdukları yapıdan da daha güçlü. Kamu (devlet) dışındaki her kademedeki organizasyonlar temel ilkeler çerçevesinde faaliyet gösterse bugün yaşadığımız sorunların inanın birçoğu semtimize bile uğramayacak. SİVİL TOPLUM; birinin dini, diğerinin çevreyi, öbürünün çocukları, bir başkasının kamu kaynaklarını kafasına göre tahrip ve heder etmesine mani olacak. Güçlü bir sivil toplum yanlışlara, yanlışında ısrar edenlere trafik levhaları gibi DUR diyecek.

Durmayanlar bütün itibar ve güvenlerini kaybedecekler. Güçlü bir sivil toplum sayesinde hak arama duygumuz, yanlışlıklara mani olma isteğimiz pekişecek. Nemelazımcılık azalacak. Kimse makamı veya mansıbını ‘şah veya padişah’ gibi kullanamayacak.  Çözüm sivil toplumun güçlenmesinde gözüküyor. Basınımız, vakıflarımız, derneklerimiz, meslek kuruluşlarımız, gönüllü grup-kişi-organizasyonlar HAK ARAMA ve hakkın yerini bulma noktasında devletimizin işini fevkalade kolaylaştıracak. Hele yerel basının güçlü olması bu açıdan çok büyük anlam taşıyor. Lokal ölçekteki sorunlarımızın yerinden çözülmesi, yerinden çözülemiyorsa merkezi idareye ulaşması bakımından YEREL MEDYA vaz geçilmez bir öneme sahiptir. Bu sebepten çok zor şartlarda kamu hizmeti yapmaya çalışan meslek etiğine riayet eden MANŞET GAZETESİ gibi basın kuruluşlarımızın yaşaması, güçlenmesi noktasında bizim de destek olmamız gerekir.

Son Söz : ”Papucunuz dama atılmasın”